toprak ana

  1. cengiz aytmatov'un savaş zamanında bir ailenin yaşadıklarını anlattığı bir hayli acıklı ve bir o kadar da etkileyici kitabı.
    (yek 14.11.2006 01:09)
  2. kırgızistanlı yazar cengiz aytmatovÂ’un ilk romanıdır. ilk olarak 1963 yılında yayınlanmıştır.

    Aytmatov bu ilk romanı Ä°kinci Dünya Savaşında kocasını ve üç oğlunu cepheye gönderen bir kadının yaşadıklarını konu alıyor. Tolganay, mutlu bir yuvaya sahipken, kocası ve üç oğlu savaşa katılınca en büyük oğlunun karısı Aliman ile birlikte onların geri dönecekleri umuduyla yaşarlar. Tolganay güçlü bir yapıya sahip, yüreği insan ve toprak sevgisi, üretme coşkusuyla dolu bir kadındır. Erkeklerini savaşa gönderen köyün dertleriyle uğraşır. Ev ev ihtiyacı olan insanlarla ilgilenen tolganay, yokluğun pençesinde her türlü acıyla yüz yüze gelir. Gelini Aliman ile birbirlerine dayanak olan bu kadını gelininin durumu çok üzmektedir. çok sevdiği kocasını evlendikten hemen sonra cepheye uğurlayan genç AlimanÂ’ı kendi kızı olarak bağrına basar. Tolganay Cepheden kocası ve büyük oğlunun ölüm haberini aldiğinda, kendi halinden çok gelinine üzülür. Bir gün gelininin bir çobanla yaşadığı gayri meşru ilişkiden hamile kaldığını öğrenir. Bütün acılara rağmen (diğer iki oğlunun da ölüm haberi ulaşmıştır) gelinine sahip çıkar. Aliman bu çocuğu doğururken ölür. Tolganay çocuğu bağrına basar. Ona Canbolat ismini verir. Bu bebek, artık mazide kalmış ailesinden ona kalan tek hatıradır.

    Aytmatov romanı ömrünün sonunda toprakla dertleşen TolganayÂ’ın dilinden anlatır. Yazar bu romanında üretmenin verdiği huzuru, toprağa saygıyı, insan sevgisini işlerken, savaşın mantığını ardında bıraktığı kırık dökük hayatlar çerçevesinde sorguluyor.

    Akşam yemeği için büyük arabanın yanında otların üzerinde oturduk. Ekmek sıcaktı. Yeni çıkmıştı fırından. Canbolat ilk dilimi bana verdi:

    - Buyur büyükanne.

    Ekmeği aldım, bereketli olması için duamı yaptım ve ilk lokmayı ağzıma götürdüm. çiftçilerin, tarım araçlarını kullananların ellerinin kokusuydu bu. Bu ekmek petrol kokuyor, demir kokuyor, saman kokuyor, olgun başak kokuyordu. Evet eskiden olduğu gibiydi herşey. Lokmamı yutarken gözyaşlarımı tutamadım: “Ekmek ölümsüzdür, iş de ölümsüzdür” dedim içimden.

    kaynak: www.patikalar.net
    (berci kristin 14.11.2006 12:27)
  3. toprağın doğurganlığını, yaşama kaynaklık edişini en güzel biçimde vurgulayan ifade.
    (vladimir 20.10.2007 17:15)
  4. 1973 yapımı, yönetmenliğini Memduh Ün'ün üstlendiği, başrollerini Fatma Girik, Tamer Yiğit, Suphi Tekniker ve Yavuz Selekman'in paylaştığı, bu filmdeki performansıyla Fatma Girik'in en başarılı kadın oyuncu ödülü aldığı drama türü film.



    Türü drama dedik ama bayağı bayağı trajedi aslında.


    --! spoiler !--

    Gülsüm Kadın, biricik oğlu Ali'nin (), Zeliş (Fatma Girik) ile düğünü için köyün derebeyi Kazım Ağa'dan () borç alır ve borcunu bir sene içinde ödeyemediği takdirde o yılki mahsulün dörtte üçünü borcun yıllık faizi karşılığı vereceğine dair bir senet imzalar. Esasen antlaşma şartları dörtte birini vereceği şeklindedir ama Gülsüm Kadın okuma bilmemektedir ve derebeyi raconunda her yol mübahtır.

    Her yıl deliler gibi çalışıp, elde ettikleri mahsulün de çoğunu Kazım Ağa'ya verdikten sonra geriye kalan Ali'nin erkek evlatlarla giderek büyüyen ailesine yetmemeye başlar. Nadasa bıraktıkları tarlayı da sürüp ekime açmaya çalışırken büyükçe bir kaya keser yolunu. Öküzleri bu kayayı kaldırmaya çalışırken can verir. Zeliş'in yüz görümlüğü gerdanlığını vererek iki öküz alırlar, bu kez de ip kopar ve Ali'nin kolları kayanın altında kalır. Elsiz, kolsuz kalan Ali artık ailesine yük olmanın ağırlığını kaldıramaz ve bir gece ansızın gider. Zeliş biri henüz karnında 4 evladı ve kayınvalidesi ile yalnız kalır. Gülsüm Kadın da gözlerini hayata yumduktan sonra tarlada çalışırken çocuklarını da yanında götürmek zorunda kalır. Bir gün yağmur yağmaya başlayınca eve gitmek üzere yola çıkarlar ama yağmurla coşan dereden geçerken üç numaralı evlat İbrahim suya kapılır gider. Dört numara evde verir son nefesini.

    Artık Zeliş'in dünyası Hasan ve Murat'tır. Açlıktan bu elinde kalan son kıymetlilerini de kaybetmemek için Ali'nin yüz görümlüğü taktığı ve asla satmaması için söz aldığı bileziklerini Kazım Ağa'ya yiyecek karşılığı satar. Böylece ölmekten kurtulurlar ve aradan yıllar geçer.




    Murat, köyün öğretmeni Nazan'a yanıktır, ama Nazan başkasıyla sözlü. Kazım Ağa'nın kızı Kezban da Murat'ı sevmektedir ama Murat'ın gönlünün Nazan'da olduğunu da görmektedir. Kıskançlığını hırçınlıkla ifade eder, Zeliş'in bileziklerini takıp göstererek Murat'ı çileden çıkarır. Murat zaten çocukluğundan beri çabuk öfkelenen, sabırsız biridir. Hasılı olaylar sonunda Murat'ın dağa çıkmasıyla sonuçlanır. Ama köye dönüp intikamını alacak, Kazım Ağa'yı öldürüp Kezban'ı dağa kaldıracaktır. Ama önünde Zeliş'i bulur. Bu çocukları için canını dişine katıp çalışmış, kendini onlara adamış fedakâr kadın, köyün namusu söz konusu olduğunda, ettiği yemini tutarak, Murat'ın cezasını kendi elleriyle verir.

    Yaralı Murat, annesine sarılmış, ikisinin gözlerinden yaşlar süzülürken, çıkarır bilezikleri gösterir annesine Murat, sonra başı düşer bir yana... Elinden bilezikler düşer toprağa. Fonda evladını kaybeden annenin acısını anlatan yanık bir türkü söylemektedir bir kadın... Son yazısı düşer ekrana....


    --! spoiler !--

    Filmi izlemek isterseniz, buradan buyrun: http://video.google.com/videoplay?docid=-4123220805412328347
    (nora 06.04.2009 09:29 ~ 06.04.2009 09:34)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.